19 Ağustos 2013 Pazartesi

Çok güzel on gün - 2

Bu sabah tam 7:30'da tepeyi aşan güneş ve havanın bir anda çok ısınması sonucunda açıkta kalamadık fazla. Kalktık, kahvaltı falan hazırladık, yedik. Sonra da hazırlanıp, eşya paylaşımı yapıp yola düştük tekrar. Hiç yetmedi tabii. Zaten bir sürü satır ayırdığım evi bir kenara koymak lazım, asıl Umman'la sohbet-muhabbet hiç yetmiyo. Neyse gideriz nasıl olsa yine.

İvit yola düştük, caddeye kadar yürüdük. Kızıyla tatile çıkmış bir anne aldı bizi aracına. Bir yandan araçtan inip bize yardımcı olurken diğer yandan "Hiç de yapmam böyle şeyler ya..." diye söyleniyordu. O da anlattıkça anlattı, kızı içinmiş bu tatil, iş dolayısıyla çok görüşemiyorlarmış falan... Sonra İsviçre'ye (Zürih) gitmiş, oradaki deneyimlerinden, oradaki uygarlığın geldiği noktadan, korna sesi duymadan geri geldiğinden falan bahsetti. Artık kafasına hiçbir şeyi takmamayı öğrenmiş, son 1 yıldır zaten çok değişmişmiş; bütün bunları anlattı bize. Zaten beni aracına alan insanların neredeyse tamamının paylaşmaya, anlatmaya aç olduklarını fark ediyorum. Muhtemelen çoğu farkında değil ama bu açlıklarını da yatıştırıyorlar o arada. Bir nevi terapi gibi, ne güzel...  Antalya-Kaş yoluna, Olimpos sapağına vardık; onlar ana-kız Tahtalı dağına doğru yola çıktı; biz de Burcu ile iki yöne ayrıldık. O Kalkan'a doğru ailesiyle tatil yapmaya gitti, bense yine dönüp dolaşıp Alanya'ya geldim. 28'inde Jam için Bayramiç'te olacağım ve sonrasında Likya yoluna düşeceğimiz ve sonrası da belirsiz olduğu için biraz daha sakin kalmak istiyorum. Bir de kafamda çok fazla fikir, düşünce, içimde çeşitli duygular, defterlerde ve bilgisayarda toparlanması gereken notlar vs. var. Bütün bu toparlamanın tam zamanı şimdi; yoksa iyice dağılacağım.

Geliş yolumu da anlatıp bitiriyorum. İlk araç Şırnak'lı 3 adamdan oluşuyordu. Şoför Latif başta olmak üzere çok sevdim adamları. Kürtler'in zorunlu politikliklerinin sonucu oluşan bilinçleri çok yüksek gerçekten. Ayrıca çok okumuşlar, gerçekten de çok biliyorlar. Diyarbakır'da öğretmenlik yapan bir arkadaşımın bi' ara dediği gibi, o tarafların ortalama (hatta belki zayıf) bilgiye sahip insanı, Batı'nın entelektüelinden çok daha bilgili, çok daha dolu. Hem çok okuyorlar, hem de birçok şeyi birinci elden yaşadıkları için çok daha iyi algılıyor, analiz ediyorlar vs. Neyse işte, bu 3 adamla -ve özellikle de Latif'le 1 saate yakın süren yolda çok şey konuştuk. Önce yollardan, tatilden falan bahsederken konu Gezi direnişine de geldi, anarşizme de. Kürtler'in bu direnişi destemekle birlikte neden mesafeli kaldıkları, Batı'nın medyanın pisliklerini yeni fark etmeleri, toplu muhalefetin ve birbirine destek olmanın önemi, sendikalar, CHP'nin hali ve ulusalcılık ve daha neler... Bi' ara tam da içimden bana artık tüm bunların eskisi kadar anlamlı gelmediğinden, birçok şeyi baştan kurmamız gerektiğinden, topluluklar oluşturmaktan ve biraz anarşizm fikrine olan yönelişimden bahsedecektim ki "Anarşizm okudun mu?" diye sormaz mı Latif! Bir sürü isim ve kitap saydı, bir tekini bile okumadığım; ben de ona Bolo Bolo'dan, Mülksüzler'den falan bahsettim biraz. Bunları konuşurken de yolculuk bitti zaten. Onlar Konyaaltı plajına yönelirken ben de 2 otobüs değiştirerek Antalya-Alanya yoluna çıktım.

Oyy dünyaları yazdım ama bitmiyor. Şimdiki çok bomba mesela. Alanya yoluna çıktım ve birkaç dakika sonra biri durdu. Mustafa Konya'ya gidiyormuş; yani Manavgat'ı biraz geçene kadar onunla gidebilecektim. Binmemle çok ilginç sohbetimizin başlaması bir oldu. Daha ilk başta Kemer'den -Ankara'da yaşayan- sevgilisiyle yaptığı tatilden döndüğünü öğrendim, ama Mustafa dert yanıyordu: "Ahh Emre ben kadınlardan çok çabuk sıkılıyorum, 3 geceden sonra iş bitiyor; iğreniyorum, tiksiniyorum yavv!" diye ahlandı biraz ((: Meğer tatili bile bir gün erken kesmiş sıkıntıdan. Abisine kendini aratmış, "Nee, öyle mi, kırılmış mı, hemen geliyorum!" demiş ve kızcağızı otobüsle Ankara'ya gönderip kendisi de arabaya atlayıp Konya'ya doğru yola düşmüş. Ha bu arada 34 yaşında olmakla birlikte 16 yıllık evli, 15 yaşında oğlu var falan... Tabii aldatma, kadın(lar)ı hor görme gibi konular hoşuma gitmiyor ama anlatışı falan o kadar komikti ki, gülerek yazıyorum şu anda da bunları. Sonra bi' ara marketin önünde durdu ve aynen şu konuşma geçti aramızda:

Mustafa - Arkadaşım ne içersin?
Emre - Ben bi'şey içmiyim, mataramda suyum da var zat...
Mustafa - (Dişlerini sıkarak) Arkadaşım ne içersin, dedim!
Emre - Ya ben cidden istemiyorum, yani kibarlıktan değ...
Mustafa - Arkadaşım ne içersin?
Emre - Tamam ben de geleyim de bakayım bari

İşte bu konuşmadan sonra soda içmek durumunda kaldım ((: Gerçi iyi de geldi. Başka başka, mesela Antalya'da çalıştığı dönemi, gençlik yıllarındaki jigololuk deneyimlerini anlattı, hiç kimseyi 'affetmediği'nin altını çizdi; kendisi için değil de ülkesine hizmet için yapmış bunları ((: Daha bi'sürü şey vardı da şimdi gelmiyor aklıma. Gelirse eklerim sonra.

Konya'ya saptığı yerde beni indirdi ve bu sefer de başka bir Mustafa'nın aracı ile Alanya'ya kadar, hatta evin kapısına kadar geldim. Meğer komşuymuşuz Mustafa abiyle. Hemen üstümüzdeki sokakta, benim buradaki balkon ile aynı hizada bir evde yaşıyor. Çok bağırmama bile gerek yok, ortalama bir sesle seslensem duyacak beni, o kadar yani ((: Böylece bizim deli yokuşu koca çantayla çıkmamış oldum, iyi de oldu. Bu arada Mustafa abiyi pek sevdim, zaten o yüzden seslenirim belki. Daha uzun uzun sohbet edesim çok geldi. Emekli müzisyenmiş (bas gitar), şu anda eline bile sürmüyormuş. Uzun bisiklet turları yapıyormuş arkadaşlarıyla, hatta Aralık'ta Atina'ya kadar gideceklermiş... Yine Gezi direnişinden falan da bahsettik; eski bir devrimci olarak bu olaylara başta burun kıvırmış da gidip kendi gözleriyle görünce olayın ne kadar farklı olduğunu görmüş. Kendimden bahsettim biraz, "Çok iyi yapıyorsun" dedi. İşte bu minvalde sohbetlerle geçti son 50 km de.

Sonra da eve girdim, duş, yemek, 4 günlük aradan sonra internet... Bu çoook uzun yazıyı yazmaca (ikiye bölmeye karar vermece) ve an itibariyle nihayet bitirmece.

- Bu yazıyı yazarken bi' ara Siya siyabend dinledim. Daha önceden bildiğim ama çok da dinlememiş olduğum bir gruptu. Gruptan iki arkadaşla da tanıştık Umman'ın orada da, yeri gelmişken atıfta bulunup, bilmeyenlerle tanıştırayım istedim. Mesela http://www.youtube.com/watch?v=j2G_FA7weGk

1 yorum:

  1. İnsanları can kulağıyla dinlediğin ne kadar belli... Bazı cümleleri olduğu gibi yazmışsın aklına tebrik ediyorum, ben unutmuşum :)
    Yine güzel yazı yine unutulmayan detaylar!

    YanıtlaSil