21 Aralık 2012 Cuma

kıpırtı

İçimde bir kıpırtı var; haftaya Perşembe İstanbul'a gidiyorum. Aslında şehir olarak İstanbul'u hiç de özlemiş hissetmiyorum, fakat görmek istediğim bi dolu insanı görecek olmak heyecanlandırıyor beni.

Göçebeliği devam ettirmeyi düşünüyorum, zaten Perşembe itibariyle 26 gün aynı yerde kalmış olacağım (Temmuz'dan beri rekorum bu; bi düşündüm, değil aynı ev, aynı şehirde/ilçede en uzun 15 gün kalmışım), şimdi biraz hareket zamanı. Arada babamda kalırım ama yine orada burada kalmaya da devam edeceğim sanırım. Gerçi bir yandan da "evim", "odam" gibi kavramları özlememiş değilmişim meğer, onu fark ediyorum.

Sinema, tiyatro vs. özlemi de sarmış durumda çok fena. Bugün gösterime giren "F Tipi Film"'e ve Washowski kardeşlerin filmi "Bulut Atlası"'na gideceğim mutlaka. Sonra Devlet Tiyatrosu'nda bu sezon ne var ne yok, hiç bilmiyorum ama bişeyler bulurum. Bi de "Mi minör" çok ilginç bir oyuna benziyor mesela...

Kıpırtının tek nedeni görmek istediğim bi dolu insanı görmek değil aslında. Tarifi zor şeyler dolaşıyo içimde. Temmuz'dan beri çalışmıyorum, Eylül'den beri evim bile yok. Hiçbir zorunluluğum yok, görevim, sorumluluğum, yapmam "gereken" hiçbir şey yok. Tamamen akışa bırakmış durumdayım kendimi. İnsanın kendisi bulması yolunda bundan daha özgürleştirici bi'şey olabileceğine ihtimal vermiyorum. İşte kıpırtı nedenim bu. Tarif edemeyeceğim galiba ama özellikle şu son birkaç günde bir yerlere varıyorum gibi hissetmeye başladım. Sanki İstanbul'da geçireceğim günler beni iyice yaklaştıracak. Neye, bilmiyorum... Ama oluyor sanki bi'şeyler, yerine oturuyor gibi. Bakalım bakalım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder