22 Aralık 2013 Pazar

Taş evde yalnız...

Kaçıncı gün olduğunu yazmak adet olmaya başladı ya, bugün itibariyle 477!

Aslında yazacak çok fazla yeni bir şey yok belki ama arayı çok açmadan yazmak istiyorum. Bu blog en az dışarısı kadar kendim için de var çünkü; bunca olan-biteni, yaşadıklarımı, hissiyatımı vs. hatırlamama imkan yok, yoksa.

Bir önceki Cuma'dan beri neler oldu... Feride ve Furkan geldiler İstanbul'dan; Janset ve Günhan ile birlikte bizdeydiler Cuma akşamı. Yedik-içtik, sohbet falan... Cumartesi günü de hep beraber Seferihisar'a, Sığacık'a gittik; Teos Antik Kenti'ni gezdik -ki çok güzel bir yer.

Teos'un güzelliği kadar önemli olan şey Seferihisarda -nihayet- güzel un bulabilmiş olmamızdı; 3 kg tam buğday, 1 kg da çavdar unu aldık, geldik! Hatta orada bir fırından bir de ekşi maya bulduk! Güzelbahçe'ye geldiğimizden beri güzel un bulamıyorduk çünkü; varsa yoksa paketli, ambalajlı uyduruk unlardan alıyorduk. Öyle olunca da ekmeği bazen kendimiz yapıyorduk (hazır kuru mayadan); kendi yapman bile olsa beyaz undan olunca çok tadı tuzu olmuyor zira. Neyse artık o günler geride kaldı ve güzel unumuz var (keşke daha fazla alsaydık gerçi); Burcu gitmeden de -onun gözetiminde- bi' ekmek yaptım ve asıl güzel ekmeği o gittikten sonra becerdim. Bkz.
Salı günü Burcu gitti ve yalnız günlerim başladı. Aslında büyük oranda aynı hayatı yaşıyorum; yine ekmek, yemek, yoğurt (yahu son yoğurt çok güzel oldu!) vs. yapma; soba yakma; kitap okuma (Burcu gittiğinden beri J. Dawson'ın Ekoköyler'ini ve S.Nişanyan'ın Aslanlı Yol'unu okudum) ve biraz bloglarla ilgilenme ile geçti. Ha bu arada geçen yazıda bahsetmiş olduğum yemek blogunu da, dün itibariyle kullanıma açtım.

Gülengül'ün kitabının düzeltmelerine Çarşamba günü başladım ve son 7-8 sayfaya geldim; bugün biter. Yarın da genel bir bakış atıp gönderirim sanırım. Yalnız kaldığım günlerde böyle bir sorumluluk üstlenmiş olmak da iyi geldi.

110 küsur saattir yalnızım ve henüz tek bir an bile sıkılmadım. 5 günde toplam 7-8 telefon görüşmesi yaptığımda kendi sesimi duydum; bir de Cuma günü tahin almak için çarşıya doğru giderken Raşit Abi'yle selamlaşırken ve sonrasında mandırada... Zaten bir tek o gün dışarı çıktım, onun dışında hep evdeyim.

Ha bir de yoğun gündemden ben de biraz olsun nasiplendim, uzun zaman sonra. Olan biteni uzaktan ve çok içine girmeden izliyorum. Gerçekten çok kirli bir dünya yahu; yazık...
---------------------------------------
Sonradan ekleme: Yahu nasıl oldu da unuttum; son 10 günün belki de en güzel olayı eve gelen sürpriz koliydi. TEGV'den arkadaşım ve kuvvetle muhtemel -ve gerçekten bak- dünyanın en iyi insanı olan İşlev'cim, içinde çeşit çeşit kuruyemişler, türk kahvesi, fincan takımı, bir şişe uzo ve 2 kavanoz domates-biber harcı (hem de ürünler babasının bostanından) olan bir kutu göndermiş bana. Nasıl bir inceliktir yahu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder