26 Şubat 2014 Çarşamba

Taş Ev sonrası...

Taş ev günleri sona erdi. Dün, Burcu ile evi temizleyip eşyaları toparlayıp çıktık evden. Çıkmadan önce evde minik bir tur attık ve uzun zaman sonra ilk kez bir mekandan ayrılırken duygusallaştım, hatta hafiften gözlerim doldu ama Burcu'ya çaktırmadım. Sonrasında, yine Güzelbahçe'de yaşayan arkadaşımız Burak'ın evine geçtik. Şimdiki durağım burası...

En son yazdıktan bu yana neler oldu:

Aslında 10 Kasım'dan bu yana (arada Çanakkale ve İstanbul fasılları oldu gerçi) hareketsiz bir şekilde yer aldığım İzmir'de aşırı hareketlendiğim(iz) günlerdi. Bir önceki hafta sonu Taş Ev'de bir kadın toplaşması yapıldığından mütevellit, ben bu toplaşmaya katılan arkadaşlardan birinin Alaçatı'daki evine gittim ve Azelea'nın kedisine ve köpeklerine baktım, Azelea da toplaşmaya gönül rahatlığıyla katılabildi böylece. 3 gün orada kaldım (internetsizdim bu arada ve çok da iyi geldi) ve 2 tane kitap okudum: Momo ve Işığı Arayanların Karanlık Yanı (Gitmeden önce de Zamyatin'in Biz'ini bitirmiştim). Momo bir masal kitabı ama en az çocuklara hitap ettiği kadar büyüklere de ediyor, öneririm. Işığı Arayanların Karanlık Yanı ise bir kişisel gelişim kitabı aslında. Bu tarz kitaplardan pek de haz ettiğim söylenemez, hatta ön yargım vardır bunlara karşı fakat bu gerçekten başka bir şeydi. Şimdi anlatmayayım ama bağlantısını paylaştım, bi' göz atın ve edinin derim. (Sonrasında ise bir ütopya olan Hiçbir Yerden Haberler'e başladım ve galiba bugün bitireceğim.)

Bu arada yazmayı planladığım kitabın başlangıcını da yine Azelea'nın evinde yapmış oldum. Benim için önemli bir hafta sonuydu yani...

Sonrasında hareket hali devam etti. Geçen hafta Salı günü Seferihisar'ın Doğanbey köyüne gittik Burcu'yla. Burcu burada, Mart ayından itibaren bir süre, keçe ustası ve sanatçısı Ayfer'e çıraklık edecek. Hem atölyeyle hem de Ayfer'in evi ve köpeğiyle tanıştık. Perşembe günü ise Urla'nın Kuşçular Köyü'nde idik, Şadan'ı ziyarete gittik. Kahvaltıyla başladığımız gün hava kararana kadar sürdü ve harika bir gün geçirdik. Şadanlar orada o kadar güzel bir hayat kurmuşlar ki... İneği Sarıkız, tavuklar, ördekler, keçiler ve atları, ona destek olan Emine Abla, üretiyor oldukları pekmez, erik ve şeftali pestilleri, peynirler, yoğurtlar, şarap, keçe ve diğer bir sürü şey... Bir süredir doğada bir yaşam kurma konusu ilgimi çekse de ağırdan alıyorum ve çok da acelemin olmadığını düşünüyor(d)um. Fakat o gün benim için çok ilham dolu bir gündü ve bir yerde köklenme isteğimde ciddi bir yükselme oldu. Bakalım günler ne gösterecek... O günün akşamında ise 3,5 aydır yapmadığımızı yaptık ve Alsancak'a gittik. Epey dolandıktan sonra biraz kötü şeyler yedik (ama özlemişiz valla): Önce sekiz-onar tane midye dolma yedikten sonra bir yerde bir kokoreç ve birayı paylaştık ki şimdiye kadar yediğim en güzel kokoreçlerden biriydi. Sonrasında da pop-caz diyebileceğim tarz müzik yapan bir grubun çaldığı bir barda oturup birbuçuğar bira daha içtik ve gece de eve döndük. Özlemişiz özlemişiz...

Cumartesi ise yan komşumuz (ve Günhan'ın teyzesi) Dilek Abla bizi çaya davet etmişti bir hafta önceden. Okuldan arkadaşları gelecekti, İzmir'de gerçekleştiriyor oldukları kimi "yardım" çalışmaları  vs. ile ilgili konuşalım, fikir alışverişi yapalım maksadıyla bizi de çağırmıştı. Tabii muhabbet çok farklı ilerledi, bizim alternatif yaşam tarzımız ve dünyaya bakışımız çevresinde döndü fazlaca. Çok da komik ve eğlenceli bir gündü ama buradan uzun uzun anlatmayayım. Akşam yemeğe de kaldık ve eve döndüğümüzde saat 10'u geçmişti.

Pazar günü ise İzmir'deki jamcan tayfası + Burak kahvaltıya geldiler ve akşama kadar beraber takıldık. Taş evde son toplaşmamızı da gerçekleştirmiş olduk, dışarıdaki dut ağacının altında saatlerce oturduğumuz, muhabbet ettiğimiz keyifli bir gündü işte.

Kısacası, 3,5 ayda gitmediğimiz yerlere gittiğimiz, bara falan bile gittiğimiz hızlı bir hafta geçti yani. Ha bir de son 2 haftadır Burak'la oluşan dostluğumuzu eklemezsem eksik kalacak. İzmir'e ilk geldiğimiz günlerden beri tanışıyoruz onunla fakat muhabbetimiz, bize gelmiş olduğu 3-5 kısa uğramalarla sınırlıydı. Ne oldu bilmiyorum, son 2 haftadır herhalde 3 gün falan görüşmemişizdir. Bir onda yemek yaptık, bir bizde; bir onda film izledik, bir bizde ve böylece geçti 2 hafta; dünyayı, hayatımızı sorguladık, bolca sohbet ettik, falan da filan... Pek de güzel oldu.

Ve işte şimdi de onun evine gelmiş durumdayım ve en az Pazartesi'ye kadar burada kalacağım. Perşembe-Pazar arası 4 gün boyunca !F Film Festivali İzmir'e geliyor ve dokuz tane filme biletim var. Bu yoğun film haftası sonrasında ne yapacağım ise belirsiz. Sanıyorum ki kitap yazma konusunda en rahat olacağım şekilde takılmaya çalışacağım. Yapmak istediğim bir sürü şey var yine ama bu işi ön plana almak istiyor gibiyim, bakalım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder