25 Kasım 2012 Pazar

çiftlik günleri @datça @kaş

aslında kendi defterime yazıyorum günlük gibi bişiiler ama buraya geçirmeye üşeniyorum. bir de gün gün yazmayınca, sonradan eklemek de bi tuhaf oluyo. nasıl yapsam bilemedim; belki kısa bi özet iyi olabilir ama bayağı bi üşeniyorum şu anda. ((:

cuma akşamından beri kaş'tayım (çukurbağ köyü), eflatun eco art çiftliğinde. tatuta (www.tatuta.org) çiftliklerinden biri burası, daha önceki yazılarda tatuta'dan bahsetmiştim biraz. çiftlik sahibi aydın abi ve isveçli bir çiftleyiz. zeytin topluyoruz iki gündür, yarın öbür gün fidan falan dikeceğiz, öncesinde çapa yapacağız, bilmediğim işler. ama epey sardı beni. çok soğuk burası, kaş'ın azıcık iç tarafında kalıyo, kaşla aramızda alçak bir dağ var sadece, ama tam anlamıyla da karasal iklim hüküm sürüyor. gündüzleri epey ısınan hava sabaha karşı 0'a yaklaşıyor falan...

buradan önce de 10 gün datça'da, yazıköy'de, knidia çiftliğinde idim. ilk 3 gün tamamen yalnızdım koca çiftlikte. sahibi yurtdışındaydı, başka gönüllü yoktu. yaşam alanı olan mutfak ile yattığım yer arası 4-5 dakika sürüyordu, öyle bir yer ve yapayalnız. hatta yakın çevrede de kimse yoktu, köy 4 km ileride idi, falan... çok ilginç bir deneyimdi. yalnız akıl almaz bir doğa vardı bu arada, şimdi üşendiğimden fotoğraf koymayacağım galiba (bi de internet çok yavaş, çok bekletecek).

çok ilginç deneyimler, kafadan geçen bambaşka şeyler. nereye varacak bilmiyorum ama güzel günler...

3-5 gün daha kalıp alanyaya geçecek gibiyim.

şimdilik bu kadar yazmış olayım, belki daha detay yazarım ilerleyen günlerde. fotoğraf da koymalı yahu, poff...

9 Kasım 2012 Cuma

İstanbul günleri (29 Ekim - 9 Kasım)

Akşam Bursa'ya varış, Eskişehir'e gidecek olan kardeşim (Etkin) ile kısa bir görüşme, sonra eve gidiş; yemektir, rakıdır...

Pazartesi (tatilin son günü) trafikten korkup sabah erkenden yola düştük babamla İstanbul'a doğru. Bursa'da işini devam ettirirken, İstanbul'da da bir arkadaşıyla çalışmaya başladığı için ev tutacaktı. Evet, babam da göçebe oldu! Birkaç ev baktık, birini gözüne kestirdi; ertesi gün 1-2 yer daha gördü ama ilk baktığımız evi tuttu. 3-4 gün ev bakma, eşya toplama, taşınma ve yerleşme ile geçti. 1-2 akşam da bir kısım arkadaşla buluşma, görüşme...

Sonraki günler de yine sırtımda çanta, oradan oraya göçerek geçti. Daha önceki İstanbul seferlerinde belli bir yerde birkaç gün kalıyordum; büyük çantam orada oluyordu. Ama bu sefer hep gecenin geç saatlerinde belli oldu nerede kalacağım. Fazlaca akışa bırakma hali... ((: Bülent'te, arada 1-2 gün babamda, Ceren'de, son 5 günün dördünde de Ömürden ve Ali'de... Biraz düzene girdi yani en azından bikaç gündür. Yoruldum ama; sırtımda kitaplarım, bilgisayar falan... Bu akşam ne yapacağımı da an itibariyle bilmiyorum.

Genelde gündüzleri kafama göre takıldım, akşamları da birileriyle görüştüm, buluştum sürekli. İlginç olan 2 görüşmeyi kısaca paylaşayım: Bir tanesi Hindistan'da bulunan ve birkaç bin kişinin yaşadığı bir ekoköy olan Auroville'i ziyaret eden Gonca Yılmaz'ın izlenimlerini anlattığı söyleşi, bir diğeri de kurumsal hayatın dışına çıkma cesareti gösteren (ve göstermeyi düşünen) kişilerin oluşturduğu "İstifamı verdim!" grubu ile dün gerçekleştirdiğimiz buluşma. Gerçekten ilham verici kişilerle tanıştım, çok mutlu oldum. Haa geçen Cumartesi gecesi yıllar sonra ilk kez Araf'a gittim ve yıllar sonra ilk kez -latin haricinde- dans ettim; pek güzeldi! Bu arada bu süreçte azıcık fazla para harcadım korkarım.

Bu arada TaTuTa'da ilk durağım belli oldu. Önümüzdeki hafta Salı günü, Datça'da bulunan Knidia Çiftliği'ne gidiyorum, on gün kadar orada kalacağım. Şu sıralar zeytin toplama işleri falan var bildiğim kadarıyla, keyifli olacak! Oradaki duruma göre, o çevredeki diğer birkaç çiftliğe de geçebilirim gibi. Bakalım... Pek heyecanlı!

İşte böyle, İstanbul'da -şimdilik- son günler...

5 Kasım 2012 Pazartesi

Yeniköy Çiftliği günleri (23-28 Ekim)

Gün 1 - Sabah kalktık, hava fena olmasa da riske girmeyip Yeniköy'e otobüsle gitmeye karar verdik. Kahvaltı, evden çıkış, otogar... (Giderken bir yandan da gelecek seferler için uygun otostop noktası baktık ve hafif raylı sistem ile Egekent 2'de inilirse oranın çok uygun olacağını fark ettik.)

Ezine'ye ulaştıktan sonrasını otostopla hallettik; önce Bayramiç'e gittik, oradan da Muratlar Köyü'ne kadar bir kamyonla ulaştık. İndiğimizde sağanak yağmur vardı, kahveye sığındık, azalınca düştük yola. Yolda Burcu'ya çifte sürpriz yapmaya karar vermiştik; önce ben gireektim, 5 dk kadar sonra da Argın... Yeniköy'e ulaştık; önce ben girdim çiftliğe, Burcu son ana kadar fark etmedi beni, sonra bi sürü sarıldık falan... Sonra da Argın geldi, yine aynı şekil... ((:

Domates soslu, cevizli erişte yedik, çok güzeldi. Sonra bira, şarap, ateş, ateşte pişmiş elma, kavun yedik. Pek keyifliydik.

Gün 2 - Kalktık ve tavukları, kazları, civcivleri ("bici" diyorlar), keçileri, kedi (Zoro) ve köpekleri (Duman ve Badi) besledik. Benim için ilkti bütün bunlar ve pek güzeldi. Şahane bir kahvaltı yaptık; özellikle taze çekmiş olduğumuz baharat karışımı (susam, çörekotu, haşhaş) ile zeytinyağı, acılı domates sosu, bi de peynir, bi de Derya ve Burcu'nun yapmış olduğu domates reçeli...

Gönüllü bir grup gelecekti bayram süresince orada olmak üzere. Öğleden sonra grubun ilk kısmı geldi; Kıvanç, İdil, Berna ve Banu. Yerleşme, ilk muhabbetler, oryantasyon... Sonra Burcu'nun annesi babası da geldi; ekmek yaptık, sonra Işıl Teyze ıspanak ve soğan çorbası yaptı. Çok becerikli bir insan kendisi. Ben saatlerce ateşle uğraştım, biraz acemilik belki ama çokça da yaş ve az odun olduğundan mütevellit çok zorladı beni. Burcu'nun ailesi gittikten sonra yine sohbet falan ettik, sonra da yattık işte.

Gün 3,4 - Her sabah olacağı üzere 7'de kalktık ve keçileri yaymaya çıktık bu sefer (dolaştırmaya verilen ad). Yine diğer hayvanların da beslenmesi falan... Bu arada gece geç saatlerde Ayşe, Murat-Dilşat ve aşırı güzel kızları Nergis de ulaştı çiftliğe.

Günler birbirinden çok farklı geçmedi. Günlük rutin işler, hayvanlar, ev işleri vs. Buğday ayıklama, tohum çıkartma vs. Gündüzleri daha bir iyi gibiydim de akşamları durgun bir şekil alıyordum; kötü değildi ama sadece benim için alışılmadık biraz. Grubu da sevmiş olmama rağmen çok fazla kaynaş(a)madım, uzak durdum genelde, sohbetlere çok girmedim falan...

Bu arada 4.gün Altan da katıldı gruba. Onun geldiği akşam köy meydanında bayram vesilesiyle düzenlenen şenliğe de katıldık. Sonrasında mutfakta grup olarak oyunlar oynadık, biraz ritm yaptık falan, eğlenceliydi.

Gün 5 - İşler biraz değişti, buradaki en keyifli günümdü. Sabah, Burcu'nun yoğun ısrarı üzerine kayalıklarda kahvaltı ile başladık. Kahvaltı öncesi Berna'yı, sonrasında da Argın'ı uğurladıktan sonra ormana gittik; çalı çırpı ve kozalak topladık koca koca çuvallarla. Çiftlikte onları güneş altına serdik, sonra erkekler olarak bir tur daha toplayıp geldik. Çok güzeldi bu işlerle uğraşmak. (Bu arada sabah keçileri yayan grup keçileri kaçırdı, ben toparladım.) ((: Tohum ve buğday işlerine devam ettik. Akşamüstü Burcu ve Nergis'le domates toplamaya gittik; zaten çok keyifli olan bu iş Nergis sayesinde süper geçti. Çoğunlukla yeşil domates topladık; samanla mı kaplanıyorlar ne, sonra kış boyunca olgunlaşan "taze" domates yeme şansı oluyor. Yöntemi tam bilmiyorum da öyle bi'şeyler... Akşam Altan süper börekler ayptı bize; bayıla bayıla yedik.

Sonra İdil bize yaprağın hikayesinden, topraktan, permakültürden bahsetti. Bayağı heyecanlandığımı hissettim bu -benim için- yepyeni olan konulardan. Devam da edecekti ama Burcu ile Gezijam ile ilgili konuşmamız gerekiyordu, o yüzden ayrıldık. Kalanlar devam etmişlerdir herhalde, sobada yaptıkları kestaneler eşliğinde... ((:

Gün 6 - Güzel bir güne uyandık, hava bayağı sıcaktı. Yine grup gündelik işlerle vs ile uğraşırken, ben de biraz kaytarıp yazı yazıyorken ve babama 10 dk önce 2 gün sonra geleceğimi söylemişken (o da iş durumları nedeniyle bir an önce benimle görüşmek istiyordu ve ısrarla ve acele olarak çağırıyordu) bir anda orada şimdilik işimin bittiğini, bir an önce Bursa'ya gidip babamı görmem gerektiğini hissedip ve karar verip, 10 dk'da toplanarak yola düştüm. Kıvanç beni yol ayrımına kadar bıraktı ve sonrasında 2 araç değiştirerek akşamüstü Bursa'ya ulaşmayı başardım. Bayram dönüşü olduğu için arabalarda hep dörder, beşer kişi vardı; biraz zor oldu ama halloldu işte ((:

Genel olarak baktığımda çok güzel geçen günlerdi. Tüm bu günlerin sonunda kendimi bu tip bir hayat yaşarken düşünebilmeye başladım; düşünebildiğime şaşırdım. Hala yüksek ihtimal olarak görmesem de olabileceğini düşünüyorum biraz biraz. Bu arada TaTuTa'ya (http://www.bugday.org/bugdaygil/Tatuta/?p=&ID=&lang=tr) üye oldum ve şu sıralar birkaç çiftlikte gönüllü olarak çalışmaya karar verdim. Şu anda araştırma sürecindeyim.

Yollarda ve özgür olma hali sürekli olarak kendimle ve dünyayla ilgili bir şeyleri keşfetmeme yol açıyor ama daha da zaman lazım. O halde devam...







İzmir'e gidiş

Sağanak yağışla uyandık. Bu sefer bahçede değil de kapalı alanda kahvaltı falan... Sonra hava açar gibi oldu biraz olsun. Otobüs/otostop kararsızlığı yaşadık bir süre. Sonra bir gazla apar topar yola çıkıp otostopla gitmeye karar verdik. Tahminlere göre 1'e kadar yağmur beklenmiyordu da...

Yola çıktıktan 5 dk sonra, bir önceki gün bizi Kabak'tan anayola çıkaran adam ile karşılaştık; bizi Fethiye'ye kadar attı.

İndiğimiz yerde muz standı vardı, yolda iyi olur falan dedik ama tezgahın sahibi bir türlü gelmeyince 5 tane muz alıp 5 TL ve bir not bırakıp ayrıldık oradan. Sonra önce Muğla yoluna, sonra Muğla'ya, oradan da İzmir'e gittik. Muğla-İzmir arasındaki araç sahibi çok değişik bir adamdı bu arada... Akşamüstüne doğru İzmir'e, Argın'ın evine vardık, domates soslu şahane bir makarna yaptık.

Argın uykladı biraz, ben internet falan takıldım. Sonra akşam çıktık evden, karnımızı doyurduk, sonra birer bira içtik bir yerde, sonra kokoreç ve ev... Ertesi gün Çanakkale-Yeniköy'e geçecektik; bilet falan sorduk ama almadık. Hava durumuna göre otostopla gitmek vardı aklımızda. Ama nasıl gidersek gidelim, Burcu'ya güzel bir sürpriz olacaktı...

Faralya günleri - Likya (19-22 Ekim)

Gün 1 - Öğlene doğru nihayet Faralya'ya doğru yollandık. Şehir içinden başarabileceğimizden emin olmasak da yine otostopla (3 araç) önce Ölüdeniz'e ulaştık; orada şöyle bir denize girip çıktıktan sonra yine yola çıktık , uzunca bir bekleyişten sonra bizi Faralya'ya atacak olan "şanslı" araca bindik. Aracın duracağı yoktu da, Hülya önüne atlayınca mecbur kaldı. Toplamda 21 araçla Faralya'ya varmış olduk bu arada.

Hülya'nın birkaç yıldır geledurduğu George Housea geçtik. Çok cici bir yer, herkese öneririm. Rıdvan Amca (George), eşi, oğlu Hasan (gerçekten 10 numara bir adam, mekanı o işletiyor.) ve aileden birkaç kişinin çekip çevirdiği bir yer. Bizde çadır olmadığından bungalovda kaldık. Bu arada yemekler çok güzeldi, yazmadan geçemedim.

Orada bulunan bağdan toplanmış koca bir salkım üzüm üzümü yiyip kendimize geldikten sonra hemen Kelebekler Vadisi'ne indik. Tam da kaldığımız yerden çok keyifli ve hafif zorlu bir inişle geçiliyor (ya da deniz yoluyla), yaklaşık 40 dk.lık bir süreç sonrasında deniz seviyesine ulaşılıyor. 

İndik ve hemen denize attık kendimizi. Çok güzel ve berraktı ama aynı zamanda denizin yüzeyinde ince bir yağ tabakası da vardı maalesef. Bir süre yüzdük, bir süre taşlarda oturduk, uzandık; sonra orada karnımızı doyurduk. Bu arada ertesi sabah Argın'ın geleceğini öğrenip pek sevindirik olduk.

Geri tırmandık, gün batımının sonunu yakaladık, birer bira, sonra yemek, sonra muhabbet ve yıldızlar... 10'un üzerinde yıldız kaydırdıktan sonra hiç istemesek de ertesi sabah erkenden yürüyüşe gideceğimiz için saat 1 civarında yattık.

Gün 2 - Sabah 7'de kalktık, hızlı bir kahvaltıdan sonra Likya Yolu'nun ilk etabını yürümek üzere Hasan'la Ovacık'a gittik. Etap Ovacık'tan başlayıp Faralya'ya kadar sürüyor ve 12 km kadar uzunlukta; önce 2 saat kadar tırmanış, sonra yavaş yavaş inişle devam ediyor. Ovacık'ta Avustralya, Yeni Zelanda, İsviçre ve ABD'lilerden oluşan grupla yürüdük. Hasan ve grubun rehberi olan Yener de bizimleydi. Çok keyifli olan bu etap saat 1 civarında bitti. Öğlen George House büfede süper ötesi gözlemeleri, ayranları, patates salatalarını götürdük.

Sonra hamakta uyuklarken Argın geldi. Bir süre dinlendikten sonra 2. etap için (Faralya'dan Kabak'a - 8 km) Argın'la yola çıktık. 2. etap 1.si kadar süper değildi ama yine de güzeldi gayet. 1,5 satte falan asfalta çıktık; G.Afrika'lı bir çocukla karşılaşıp Kabak'a doğru yürüdük. O yorgun halimizle aşağı indik, denize girdik-çıktık ve hemen döndük. George House'da yeme-içme, sohbet-muhabbet, şarkılar... Gece Argın benim yatakta yattı, ben uyku tulumuyla çardakta açık havada... Fermuar sıkıştığından azıcık sıkıntılı bir gece oldu.

Gün 3 - Kahvaltı, tembellik vs sonrası 10:30 gibi Kabak'a daha bir deniz tarafından giden parkurdan yürüdük. Likya Yolu'nun parçası değilmiş bu yol, fekat inanılmaz güzeldi. Ağaçlar, kayalar, deniz... Öğleden sonra 3'e doğru döndük. Çay, menemen, çekirdek, Yula'nın (Macar bi insan kendisi) getirdiği antep fıstığı, bolca sohbet...

Akşam 6:30 dolmuşu ile Hülya'yı İstanbul'a yolculadıktan sonra Argın'la yemek, sohbet; yine yıldızlar... Yatmamızla birlikte çok miktarda yağmur başladı bu arada ve sabaha kadar devam etti.