25 Mart 2013 Pazartesi
Flora, Antalya, -ve yine- Alanya
Perşembe günü geldi çattı ve Flora'ya gitme vakti geldi sonunda. Bir süredir Facebook üzerinden tanışıyor olduğum Ayşe ve Selahattin'in olağan dışı güzellikteki evlerine konuk olduk. Başka bir arkadaşımız Özgül de oradaydı ve kendine vermiş olduğu doğum günü hediyesinin tadını çıkarıyordu. Cuma günü de Umman Deniz aramıza katıldı. Onu da facebook üzerinden tanıyordum, o ana kadar.
Giderken önce otobüsle Fethiye'ye geçtik; oradan da önce Kaş'a, sonra Kemer-Beycik'e (Flora'nın bağlı olduğu köy) geçecektik. Aylardır otostopla yolculuk yapmadığım için sonrasında otostopla gitmek istedim ve Begüm de bana katılmaya karar verdi. Fethiye'de ana yolda inip 1 saat kadar kimseyi durduramayınca (nedense bi inançsızlık vardı zaten bende, belki o yansımıştır) tırıs tırıs otogara gidip 'normal' yollarla devam ettik. ((:
Hava kararmadan kısa bir süre önce Flora'ya ulaştık. Ayşe ve Selahattin'in konukseverlikleri ve rahatlıkları, bir de güzel yemeklerle ortama hemen adapte oldum. Saatlerce sohbet ettik, müzik dinledik. Bu arada Flora'daki kitap ve müzik arşivinden, ayrıca muhteşem ses sistemlerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Zaten ormanın ortasında akıl almaz bir yer olduğundan, ses kısma vs. derdi de yok. Harika müziklerle geçirdik ilk akşamımızı.
Cuma günü yağmurlu bir güne uyandık ve öğleden sonraya kadar, yeme-içmeden gayrı herhangi bir iş yapamadık. Doğada yaşayan insanların kendilerini tamamen bu akışa bırakmalarına, teslimiyetlerine bayılıyorum. Yağmur yağarsa işler durabiliyor, güneş çıkmaz da su ısınmazsa duş alamayabiliyorsun. Ama o ortamda yaşayınca bunların hepsini o kadar içselleştiriyorsun ki... Doğaya hakim olma isteğini bir kenara bırakıp ona uyum sağlamak gerçekten harika bir şey.
Öğleden sonra güneş yüzünü gösterdi, Özgül'le birlikte odun kestik biraz, Ayşe'nin muhteşem böreğini yedik. Sonra çevreyi gezdik, 'Bonus tepe'den Tahtalı Dağı'nın ve denizin muhteşem manzarasına bakakaldık; akşam oldu, yine yeme-içme, sohbet, müzik...
Yetmedi elbette, bu kadar muhteşem bir yerde ve bu kadar güzel insanlarla olmak. En kısa zamanda Flora'ya daha uzun süreli gönüllü olarak gidip, Selahattin Abi'nin deyimiyle oradaki yaşama katılacağım; elimden geldiğince işlerde yardımcı olup çok da şey öğreneceğim.
Cumartesi günü, Antalya'da Armağan Ekonomisi atölyesi olduğu için 8 civarında Flora'dan yola çıkmamız, bunun için de 6 civarında kalkmamız gerekti. Kalktık da... Yine harika bir kahvaltı ve sonra hazırlıklar vs. derken tam atölye başlama saati 10'da gitmemiz gereken yere vardık. Kaleiçi'nde İnsanlığın Birliği Derneği'nin mekanında çok güzel bir çalışma gerçekleştirdik. Çalışma sonrası, grup birbirinden ayrılamadı ve denize ve Toroslar'a nazır muhteşem manzaraya karşı çay-kahve-simit etkinliğine giriştik; sohbetler devam etti...
Perşembe'den beri, daha önce yapmış olduğum plan (Antalya atölye sonrası İzmir'e, oradan Çanakkale-Yeniköy'e, oradan tekrar Dalyan tarafına inme gibi bir haldeydi en son plan) bana ağır gelmeye başladı ve vazgeçmeye başladım. Galiba ertesi gün yine Alanya'ya gelecektim. Yine de bu kararı Pazar sabahına bırakmaya karar verdim. Cumartesi gecesini, atölye katılımcılarından Yılmaz'ın evinde geçirdim. Yılmaz ve diğer birkaç arkadaşla önce evde sucuk ekmeklerimizi yedik (o nasıl bir sucuktu öyle), 8 günlük aradan sonra ilk kez kırmızı et yedim; sonra yine Kaleiçi'nde bir yere gittik ve canlı müzik dinledik/izledik, burada da 8 gün sonra ilk kez alkol aldım.
Çok keyifli, bir o kadar da yorucu olan 20 buçuk saatin sonunda 2:30'da yatağa yatmamla sızmam bir oldu. Pazar sabahına Alanya'ya gitme isteğim pekişmiş olarak uyandım. İzmir'deki arkadaşlarımı göremeyecektim belki ama tam olarak şarj olmamışım meğer henüz. Azıcık daha 'yavaşlamak' iyi gelecek bana; benim için yavaşlamanın adresi de Alanya işte, malum... ((:
Atölyede 'hediye çemberi' sırasında planlar bambaşka bir yere evrildi. Olimpos yakınlarında bir köyde yalnız yaşayan Umman Deniz, meğer bir süreliğine (bir hafta kadar) İstanbul'a gitme ve birtakım işlerini halletme ihtiyacı içindeymiş. ama kedi-köpek vs.yi emanet edemiyormuş kimseciklere... Neyse ben de vakti bol olan ve doğal ortamlarda yaşamaya her an daha fazla heveslenen biri olarak bunu yapabileceğimi söyledim. Nisan'ın ikinci haftası civarında oraya gidiyorum. 1-2 gün Umman'la kalıp yapılması gereken şeyleri, evin düzenini öğrendikten sonra eve göz kulak oluyorum. ((:
Bu arada Hülya ve Burcu ile kampımsı bir şeyler yapmak niyetindeydik ama benim bu plan değişiklikleri işi bozdu gibi. Şimdi görünen o ki, Hülya'yı bir süre daha göremeyebilirim ama Burcu'yu görebiliyorum en azından. Burcu hem Alanya'ya gelecek gibi görünüyor, buradan Umman'ın oraya da birlikte gideceğiz. Sonra galiba birkaç gün içinde Burcu köye dönecek ve ben evde kalmaya devam edeceğim. Orada yalnız başıma kalmak çok değişik olacak. Çok heyecanlıyım!
Yılmaz'la kahvaltı yaptıktan sonra, belediye otobüsüne atladım ve Aksu'ya kadar gittim. Orada inip, baş parmağımı kaldırdım. 20 sn içinde bir araç durdu ve beni Manavgat'a kadar götürdü; orada indikten 3 dk sonra da Alanya'ya gelen bir araca bindim ve toplam 1,5 saat içinde Alanya'ya geldim. Çok güzel, çok keyifli, hızlı ve ücretsiz bir yolculuktu. Ne hoş! ((:
Yaklaşık 24 saattir de Alanya'dayım ve yine kitap-internet-yeme-içme rutinime döndüm. Keyfim yerinde, pek iyi hissediyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder