6 Ekim 2013 Pazar

Bir Emre'nin Likya Yolu macerasının kronolojisi

28 Ekim 2006: Likya Yolu'ndan ilk kez haberdar oluyorum. Upuzun bir rotaymış, Güney'de bir yerlerdeymiş, çok keyifliymiş, doğada yürüyüş için bulunmaz nimetmiş... Emre ve Zeynep'in düğünü için gittiğim Ankara'da Füsun anlatıyor(du) aldığı keyfi ve gözleri parlıyor(du) resmen, kayıtlara geçsin. O düğünden aklımda kalan tek şey bu; ama başka düğünlerden de aklımda pek bir şey kalmaz ki zaten, ola ki okuyorlarsa E & Z yanlış anlamasın sakın. Ha bu arada Füsun'u son görüşümdü bu; E & Z'yi bir ya da ikişer kere daha gördüm. Likya Yolu ise bir şekilde kulağımda kaldı ama çok da gündemime giremedi uzun süre.

Dünyanın en büyük parantezi gelsin şimdi:

((( 29 Ekim 2006: Arkadaşlarımın en az %40'ının ezbere bildiği üzere, çayı şekersiz içmeye başladığım gün. Bu yazının gidişatıyla hiçbir ilgisi olmasa da bu tarihe karşı olan saçma sapan takıntım ve bu tarihi, kalan %60'a ve kalan herkese öğretmek için içimde yanan o tuhaf ateş gereği, yeri gelmişken bunu paylaşmak istedim. Hatta iyice lüzumsuz detaylara girmek gerekirse, düğün gecesi Koraylar'da kalmıştım ve ertesi gün ailesiyle birlikte kahvaltı yapıyorduk. Annesi, babası, ablası ve kendisi çayı şekersiz içiyorlardı ve ben de bir süredir bunu gerçekleştirmek istiyordum. 'Fırsat bu fırsat!' dedim ve şeker istemediğimi söyledim. İşte o gün bugündür çayı şekersiz içiyorum ben. Herkes bilmeli bunu bence(!).

10 Kasım 2006: Yazının bütünlüğünü iyice bozacak olsa da dayanamayıp şunu da ekliyorum: Arçelik'te çalıştığım dönemde, işim gereği Anadolu'da sıkça seyahat ediyor ve araba kullanıyordum. İşte bu seyahatlerden birinde Sivas'tan kuzeye doğru yönümü çevirip Şebinkarahisar'ı falan geçip, artık Karadeniz sahiline iyice yaklaşmışken Dereli Köyü yakınlarında ciddi bir kaza geçirdim. Virajda arabanın kontrolünü kaybettim; araba 90 derece dönüp yan yan kayarak yandaki yamaca vurdu ve burnum bile kanamadan, bacağımdaki bir-iki morarma ile atlattım. Şanslıydım, zira diğer taraf uçurumvari bir yerdi. Şirketten yeni vermiş oldukları telefonumu kaybetmiş olmam ise, çok da sıkıntı değildi elbet. )))

13-18 Ekim 2012: Gezijam pilot için gitmiş olduğumuz Bayramiç - Ahmetçeli'de, zaman zaman pilot çalışma sonrasındaki planlarımızla ilgili konuşurken, çok sevgili Hülyacım, Faralya'ya doğru gitmek istediğini, birkaç yıldır oraya gittiğini ve Likya Yolu'nun birkaç etabını yürüdüğünü, Kelebekler Vadisi'ne indiğini, çok keyif aldığını falan anlatıyor. Fikir beni çok cezbetse de o kadar akıştayım ki, birkaç gün sonrasının kararını bile vermek istemiyorum ve Hülya'yı beklettikçe bekletiyorum; 3 gün falan kala 'Yine söz vermiş olmayayım ama galiba gideriz yahu!', 1 ya da 2 gün kala da 'Tamam bee, gidelim tabii!' diyorum.

18 Ekim 2012: Gezijam sonrası ekip dağılıyor, biz de Hülya ile tam 17 araç değiştirerek Fethiye'ye varmayı başarıyoruz. Ertesi gün de otostopa devam ederek 4 araç daha değiştirerek Faralya'ya, kalacağımız pansiyona varacağız.

19-22 Ekim 2012: Çok keyifli birkaç gün, harika bir pansiyon, bir gün Kelebekler Vadisi, ertesi gün önce Hülya ile ilk etabı, sonra da bize sonradan dahil olan Argın ile ikinci etabı yürümece, üçüncü gün hep beraber ikinci etabın alternatif rotasını yürümece, ... Bu yürüyüşler sırasında kelimenin tam anlamıyla mest olmaca, içim içime sığmamaca, Hülya'ya ikide bir 'Hülya! Noolucak?' diye sormaca (bilmeyenler için bir şey ifade etmeyebilir bu), attığım her adımda Likya Yolu'nda daha uzun yürüyüşler yapmak için niyetlenmece...

Mart-Mayıs 2013: Niyetleri gerçeğe dönüştürmek için girişimler, Özgür, Argın ve İbo ile plan yapma aşamasına gelmeler; ancak rüzgarın ters taraftan esmesi sonucunda son anda Güz'e ertelenen planlar...

Temmuz-Ağustos 2013: Son ana bırakmadan harekete geçtik ve planları yapmaya başladık. Yeme, içme, kalma, su ve diğer tüm ayrıntıları konuştuğumuz, yazıştığımız bir dönem

10-30 Eylül 2013: Yürüyüşün vuku bulması! Hani böyle şeyler için heveslenenler çok olur da sonra türlü sebeple cayılır ya, hiç öyle olmadı. Feysbuk'ta açtığım etkinliğe 'katılıyor' görünen -ben dahil- 5 kişinin 5'i de katıldı, hatta bir de bonus arkadaş katıldı. Benim hancı olduğum ve tamamında yer aldığım, kalan ekibin zaman zaman değiştiği, gerçekten çok iyi hissettiğim, çok keyif aldığım, çok yorulduğum 21 günün sonunda yürüyüşü bitirdik.

3-5 Ekim 2013: Yol boyunca; etaplar, su durumu, kamp yapılabilecek yerler, market bulabilme gibi konularla ilgili almış olduğum notları yeni açmış olduğum bir blogda paylaştım. Hatta buna bir de 'armağan ekonomisi' misyonu ekledim ama -nedense- hala tereddütlüyüm bununla ilgili olarak. Geri adım da atabilirim. Eğer blogu açtığınızda gözünüze 'farklı' bir şey çarpmıyorsa, bilin ki geri adım atmışımdır.

--- 'Yürüyüşte neler yaşadım, neler hissettim, nasıl geçti' ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım muhtemelen. Ama az önce birdenbire böyle bir kronolojik özet geçesim geldi ve okuyor olduğum OT dergisini bir kenara bırakıp bunları yazıverdim işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder