İlk kez, daha yazıya başlamadan yazının başlığı belli idi: İtfaiyeci Sam
Geçen hafta bugün Antalya'ya doğru yola çıktım. Annemler de Manavgat'a gidiyorlardı zaten, onlarla yola düşüp Manavgat'tan otostopa başladım.
Önce Erzurum-Tortum'lu iki çok genç çocuk (ehliyetleri bile yoktu) aldılar beni ve onlarla Serik'e kadar devam ettim. Otellerden hurda toplayarak geçimlerini sürdürüyorlarmış. Güzel insanlardı...
Sonra tur firmaları ile gelen turistlerin hava alanı - otel transferlerini yapan Ahmet abi Antalya'ya kadar attı beni. Değişik bir adamdı ama detaylara girip rencide etmeyeyim kendisini ((: Kendimden biraz bahsettiğimde, birçok diğer şoför gibi nasihat vermekten imtina etmedi: "Emreeee, Emreeee, olmaz öyle Emreeee, nereye kadar Emreeee..." şeklindeki cümleleri yetmiş sekizinci kez dinlemiş oldum, sayesinde. Bununla birlikte şöyle bir iş imkanından bahsetti ki bir süre çalışmaya karar versem veya -olmaz ya- zorunda kalsam, yapabileceğim bir işe benziyor: Üniversite mezunları -galiba- İşkur'un bir eğitimine katılıp sürücü kurslarında direksiyon eğitmenliği yapabiliyorlarmış ve ayda 1.500 TL falan kazanıyorlarmış. Aklımın bir köşesine yazdım valla, ne olur ne olmaz... ((: Buradan da başka ilgililere duyurmuş olayım.
Antalya'da dünya tatlısı Handan'la buluştum ve bana çok iyi geldi gerçekten. Onunla bir yıl kadar önce, Antalya'da Begüm'le gerçekleştirmiş olduğumuz Armağan Ekonomisi 101 atölyesinde tanışmıştık ve çok kanım ısınmıştı. Hatta söylemiştim ona da, sanki teyzem falanmış gibi hissetmiştim. O günden sonra hiç görememiştim onu, sadece birkaç kez facebook'tan yazışmışlığımız vardı ama o gün birkaç saat sohbet ettik ve çok keyif aldım. Görmek istediğim bir diğer insan olan Yeşim de yarım saat kadar yanımıza uğradı ve onunla da iki çift laf edebildik.
Sonrasında Sametlerin evine bıraktı beni Handan. Samet'le geçen yılki Anadolu Jam'e gidiş yolculuğumda tanışmıştık. Otostop çekiyordum ve beni Alanya'dan Antalya'ya kadar götürmüştü. Yol boyunca hiç susmadan sohbet edince bir anda güzel bir dostluk oluşmuştu ve Antalya'ya yolum düştüğünde mutlaka onlara da gitmemi istemişti Samet, ben de gittim işte. ((: Bu arada Samet psikolojik danışman; sonraki zamanlarda facebook'tan yazıştığımızda hastalarına çokça benden bahsettiğini, beni örnek gösterdiğini falan söylemişti, hatta yine söyledi; hoşuma gitti. ((: Eşi Gülden'le ve tadından yenmeyen oğulları Ömer'le de tanışmış oldum. Ömer, gerçekten acayip tatlı ve canayakın bir çocuk. Kapıdan girmemle oyun oynamaya başlamamız bir oldu ve en çok da "İtfaiyeci Sam" oynadık. Yazılı olarak anlatması da biraz zor ama... Elini kulağına götürüyor ve "alo" diyor, biz de aynını yapıp "itfaiyeci sam?" diyoruz, "hııı" diyor, "yangın mı var? nerde nerde?" diyoruz, bi' yeri göstererek "oğğğda" diyo, "çabuk koş söndür o zaman" diyoruz ve elindeki hortuma benzer oyuncağıyla gidip "pfüfüüffüf" diyerek yangını söndürüyor ve oyun başa sarıyor. Aşırı tatlı, gerçekten...
Bu arada ilk kez otostopta tanıştığım biriyle görüşmüş, hatta evinde kalmış oldum. Çok güzel yemekler yedik, sohbetler ettik derken yattık kalktık, sabah oldu. Kahvaltı sonrası yola düştüm. Beni aşağıya kadar uğurladılar, tam ayrılırken Ömer'in elinden tuttum "sen benimle gel, boşver babayı" dedim ve geldi valla, arkasına bile bakmadı. Samet bu durumu bi' sorgula istersen ((:
Otobüse bindim ve 10:30'da Korkuteli sapağına vardım. Hemen hiç beklemeden iki genç aldı beni. Biri yeni mezun bir inşaat mühendisi, diğeri galiba onunla çalışan bir çocuk. Kamp, Likya yolu, göçebelik, göçebelik durumundaki kız arkadaş durumları ile ilgili epey sordular, tek tek cevapladım hepsini ve hemencecik Korkuteli'ye vardım. Orada da hiç beklemeden Güntekin Abi'nin arabasına bindim ve Denizli'ye kadar gittik. Arada bir işi olduğu için yolu uzatarak Gölhisar'a uğradık ve bu nedenle normalden biraz daha uzun sürdü yol. Ama bu kısım da gayet keyifliydi; ayrıca Gölhisar'ın kavurması meşhurmuş, Güntekin Abi ısmarladı...
Denizli'den şehir çıkışına doğru biraz yürümem gerekti ama sonrasında 10 dk. bile beklemeden Sarayköy'e kadar giden bi' arkadaşın aracına bindim. 35 yaşında ama 17 yaşında evlendiği için liseye giden çocukları falan vardı. Sarayköy'den de Buharkent'e kadar gittim bi' araçla. Onunla daha az sohbet ettik, diğerlerine nazaran. Neyse, Buharkent çıkışında da nerdeyse hiç beklemeden Ertan aldı beni ve İzmir'e kadar geldim onunla. Doktormuş ve bir ilaç firmasında çalışıyormuş, çok seyahat ediyormuş... Epey sohbet ettik, çok sordu o da bana, ben de çok cevapladım bu durumda ((: Ama keyifli bir sohbetti. Hafta sonu gerçekleştireceğimiz etkinliğe de davet ettim ama gelmedi ((:
Akşam 18:30 sularında, toplam 8 saatte İzmir'e varmış oldum böylece. Aradaki 1,5 saatlik zaman kaybına rağmen süper hızlı geldim, hiçbir yerde beklemedim de... Ama normal, çünkü pembe tişört giymiştim. (Furkan'a selam olsun...)
Sonra Burcu ve Özgür'le buluştum ama bu kısımları bir sonraki yazıda anlatayım en iyisi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder