11 Eylül 2012 Salı

göçebe günlükleri - gün 8 (devam), 9 - Dardanos

Yarın sabah İstanbul’a doğru yola çıkacağız. Feribotla karşıya geçip oradan otostop çekeceğiz. İki erkek (Zeyd’le ben), işimiz biraz zor olabilir ama bakalım…

Bu arada yarın akşam dans dersimin ardından ne yapacağımı, nerede kalacağımı henüz bilmiyor olmam da ne garip.

Bugün çok keyifli geçti. Ama öncesinde, dün akşam yazdıktan sonra Arizona Dream’i izlediğimizi paylaşmak istedim. Çok yıldır aklımda olan ve bir türlü izleyemediğim filmlerden biriydi. Pek değişik bir film bu arada, anlatması ne zor… Ama niye anlatayım ki zaten.

Hah işte, bugün çok güzeldi. Dardanos’a gitmeye karar vermiştik dünden zaten. Hatta Yağmur (İstanbul’dan yenice bir arkadaşım) da buradaymış, o da gelecekti. Sabah kalktık, Le Mantı’da hızlıca kahvaltı ettikten sonra Yağmur’un bindiği otobüsü yakalamak üzere epey bir koşturmamıza rağmen muvaffak olamadık. Ama Zeyd de pek oyalanıyor kardeşim. Evden de geç çıkmıştık, sonra böyle oldu işte. Bir sonrakine atlayıp vardık Dardanos’a. Zeyd’in anneannesine uğradık, Zeyd üst-baş değiştirdi ve nasıl becerdiyse, bunu da 20 dakikada falan gerçekleştirdi. ((:

Yağmur’la ben de, onu beklerken anneanne ve komşularla sohbet ettik. Hamur açıyorlar, erişte vs. hazırlıyorlardı. Nasıl şeker insanlar ama… Bir de yaşlarına göre çok genç ve dinç. Bu arada, açtıkları yuvarlak hamurları yerlere ve koltuklara dizmişlerdi ve hem benim, hem Yağmur’un bu hamurları minder zannedip, bıraksalar üstlerine oturacak olmamızı nasıl açıklamak lazım, hiç bilmiyorum.

Zeyd geldi nihayet, sahile gittik. İlk gittiğimiz yerde çok kalmayıp biraz ileriye gittik ve akşama kadar orada takıldık. Pek keyifli geçti tüm gün. Deniz çok güzeldi, muhabbet de öyle. Fotoğraf falan çektik. Sonra artık akşama doğru anneanneye doğru gidip bi’şeyler atıştıracakken Yağmur bir kez daha denize girmek istedi. Koştur koştur girdik, sonrası iyice keyifliydi. Abuk subuk hallerde fotoğraflar çektik ve çok eğlenceliydi. Hatta ilk kez bloga bu fotoğraflardan birkaçını ekleyeceğim sanırım. Koşarken, hoplarken, zıplarken… Çok güldük ama, çok…


Anneanneye gidiş, o gün yapılan eriştelerden (hem de yine o gün yapılan tarhanadan da sosla yapmışlar, çok güzeldi), çay eşliğinde poğaça, kek vs. yiyiş, otobüse atlayış ve Yağmur’dan ayrılıp eve dönüş… Geldikten sonra da yine ara ara bi’şeyler yedik, içtik; kitap okudum, bugünkü fotoğraflara bakıp –fazlaca– sesli güldük, falan… Arada Jam’cilerden Ayşegül, Hülya falan aradı, çok güzel geldi; sonra Emek aradı, o da güzel geldi (evet, her şey güzel geliyo, n’apiyim!). Bu arada bugünlerde okuduğum ve an itibariyle bitirdiğim bir kitaptan ayrıca bahsedeceğim ama şiddetle tavsiye etmek istediğim için burada da adını geçirmek isterim: Ayrıntı Yayınları’ndan “Göğü Delen Adam” adlı kitap. Gerçekten çok iyi… Bana da Elif verdi, iyi ki verdi. Kısa da bir kitap ama çok şey var içinde. En az birkaç kez okuyacağım, gibi görünüyor.

Şimdi de biraz sohbet edip uyuyacağız herhalde. Yarın sabahtan yollara düşeceğiz; bakalım neler gelecek başımıza…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder