19 Nisan 2013 Cuma

Son Yazır günleri

Sevgili blog, bu satırları çok şiş bir mideyle yazıyorum. Evet, hep yemek üzerinden gidiyorum ama benim olayım da yeme-içme işte; yapacak bişey yok. ((: Bugün ev sahibesi Umman Deniz teşrif ettiler sabah; sonra ayağının tozuyla, bir de Atalay ve Catherine ile, Kumluca pazarına gitti; akşama doğru eve döndüklerinde ise elinde alabalıklar vardı. Gittiğinden beri yanmayan sobaya ateşi düşürdü ve kuzinede de böyle salçalı, maydanozlu, soğanlı, domatesli, bi şekilde pişirdi; afiyetle de yedik. Geldiğimizin ikinci günü de aynı tarifeden uygulamıştı, pek güzel olmakta... Üstüne bir de, yoğurdun içine küçük küçük doğradığı çileklerin ve serpiştirilmiş pudra şekerinin muhteşem uyumunun dev bir kaseden mideye indirilmesi sonucu, mide kaçınılmaz olarak şişti. (Evet blog, bugün tumturaklı cümleler kuruyorum, nedendir bilmiyorum. Ayrıca 'tumturak' kelimesi de enteresan ve heyecan verici değil mi? Burcu'ya selam olsun.)

Atalay dedim ya; ondan bahsetmek lazım kesinlikle ama şimdiye kadar "anlatması zor" diye bahsettiğim ve anlat(a)madığım insanlardan daha da zor, onu anlatması. Çok ilginç bir adam; geçen sefer hiç durmadan 45 dakika kadar konuşabildiğine şahit oldum (bugün formda değildi, belki 20 falan yaptı.). Ama sanmayın ki buradaki "hiç durmadan", lafın gelişi bir "hiç durmadan". Adam gerçekten nefes almaksızın konuşuyor, durmak, soluklanmak hak getire... Genelde çok konuşan adamlar, daha boş adamlardır ya... Öyle de değil işte; çok fena dolu, çok fena zeki. Zaten tam da bundan dolayı dolup dolup taşıyor, sürekli anlatıyor. Catherine ile birlikte, bu yakınlarda, ormanın dibinde, doğayla içiçe yaşıyor onlar da. Bir süredir de çiğ beslenmeyi deneyimliyorlar falan. Öyle bi' farklı hayatlar tanıyorum; pek hoş.

Geçen yazıda bahsettiğim 'kurabikek' felaketi, gün geçtikçe yenebilir bir hale geldi. İlk gün sakızdan birazcık hallice olan 'şey' bugün itibariyle fena değildi artık. Gerçi bugüne kalan da 3 parça bi'şeydi; Umman erken gelmeseydi kalmıyordu valla ona; "sakız, makız" diye diye götürüyordum. Bugün Atalay bile tattı kurabikekimi. Kaç gün boyunca mercimek ve bakla ile beslendim. Bitmek bilmediler zaten. Hele bakla, o kadar çoktu ki, zaten bir kısmını dondurucuya koymuştum. Umman da pek severmiş meğer, gelir gelmez önünde bakla bulması pek hoş oldu. Israrla yemek anlatmaya devam edesim var; dünden önce (yoksa dün müydü?) mercimek ve bakladan sıkılmıştım da, menemen yaptım; 3 yumurta, çok domates, biber yokluğunda kullandığım -ve ilk kez burada tanıştığım- chivez (şimdi Umman'a sordum da 'amerikan soğanı' diye geçiyormuş - "soğan otu deniyo" dedi şimdi de) ile yaptım ve hepsini yiyiverdim bir oturuşta.

Cidden aklım fikir yemek olmuş benim...

Bugünlerde başka ne yaptım... Hem dün, hem ondan önceki gün yürüyüşe çıktım, gördüğüm her toprak yola saptım; ormanın içine daldım, bir yerlere çıktım. Çarşamba günü dere boyundan yukarı doğru çıkarken, önce suların çok güzel aktığı bir yer buldum ve uzunca bir süre oturdum. Yakın çevrede insan olmaması bir yana, su sesinin de yüksekliği nedeniyle bağırsan kimsenin duymayacağı bir yerdi. Ne mi yaptım? Bağıra bağıra şarkılar söyledim, hem de uydurmasyon! Böyle Afrika müzikleri olur ya, tamtamlar eşliğinde söylenen; onlardan söyledim işte. Ama nasıl bağırıyorum, nasıl sıkıyorum kıçımdan, affedersin. Bir de havaya girdim, nasıl ciddi bir tavırla söylüyorum, öyle gülüyor falan da değilim. Çok tuhaftı... ((: Sonra biraz daha yukarı çıkınca da, küçük çaplı bir şelale keşfettim. Birkaç metre yukarıdan suların döküldüğü muhteşem bir yerdi. Bakmaya doyamadım, fotoğraf makinem yanımda olmadığı için de pek hayıflandım ama artık bir dahaki sefere... Yoksa blogda uzun süredir fotoğraf paylaşmayan ben, bunu kesin koyardım valla. Oyyyy!!!

Umman gittiğinden beri günlük işleri hallediyorum; Kum'u, Çakıl'ı, solucanları besleyip, ihtiyaç oldukça bahçeyi ve diğer bitkileri suladım hep. Ama ekstraya giren birkaç iş vardı; bahçenin bir kısmındaki otları temizleme ve bahçenin dışındaki bir miktar kumu bahçeye taşıma işleri gibi. Dün, bir süre o işlere de el attım, az da olsa...

Umman geldiğine göre misyonum sona erdi; önümde başka başka yapacak şeyler var şimdi. Yaptıkça bahsedeyim ama 3-5 gün epey yol yapıp sonra İstanbul'a geçecek gibiyim. Yarın ise yine Flora'ya gideceğim muhtemelen.

Böyleyken böyle işte sevgili blog. Okuyanları daha fazla meşgul etmemek için durma vakti. Yoksa daha çook yazarım.

4 yorum:

  1. istanbul'a gelme bence, tüm bunları yaşayıp sonra istanbulda ne yapacaksın, mutsuz olursun burda off çok fenaa:( yok yokk gelme sen, bide şelale dedin dimi ağlıycam şimdi:((:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sayın bili hanım kızım,

      öncelikle az kalıcam zaten, merak etme.

      sonralıkla şelale gerçekten aşırı güzeldi, ormanın içlerinde de bi yer. kimseler bilmez etmez muhtemelen.

      gündüz ne güzel mutluydun, benim yüzünden gitti işte mutluluk! tamam ben de şehre taşınıyorum, betonu özledim zaten. ((: insanları mutsuz etmeye hakkım yok!

      Sil
  2. Sayın ilgili,
    Bir insan bi haber verir bi blog yazısı yazdım diye. İlla bi facebook mu kullanacağız yani?!

    Bi Burcu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben 'bi' insan mıyım beee? ayrıca her yazıda haber mi vericez; hıh.
      bkz. sen benim kim olduğumu biliyo musun?

      Sil