5 Eylül 2012 Çarşamba

göçebe günlükleri - gün 2

İkinci günün sonuna geldik. Gayet kendi evimdeymişcesine (kelimeye dikkat) kalktım bugün, duşumu aldım falan... Sonra atladım Deniz'e gittim. Bu arada bugün hem Deniz, hem Bürge blogla ilgili çok önemli önerilerde bulundular. Hatta en önemlisi şuydu sanki, çeşit çeşit insanların adları geçiyor ama bunların kim olduğunu falan da anlatmak, karakterlerden bahsetmek lazım... Beni ve çevremi yakından tanımayan kişiler de bu yazıları okuyorsa, haklılar aslında, yapmak lazım. Hatta fotoğraflarını falan da iliştirsem daha mı güzel canlanır ki?.. Öte yandan, şu anda kendime yazar gibi yazıyorum ve bunu seviyorum; okuyanları ne kadar gözetirsem, o kadar doğallıktan uzaklaşır mı bu iş, diye de bir endişem yok değil. Bu yazıda birer cümle ile de olsa açıklasam bari, bakalım nasıl olacak. Başka önemli önerileri de oldu aslında Bürge'nin ve diğer arkadaşların da... Ama bunları yazmaktansa, zamanla uygulamaya dökmek daha iyi sanki.

Mesela Deniz dediğim insan, TEB UCB adlı şirkette 4 ay birlikte çalıştığım, sonra şirket kapanınca iş hayatında yollarımızın ayrıldığı ama -artık 5 yıl oldu, maşallah- arkadaşlığımızda hiçbir gerilemenin vs.nin yaşanmadığı, aksine her geçen gün daha fazla şey paylaştığım ve büyük oranda aynı kafada hissettiğim, çok çok sevdiğim bir arkadaşım. Bürge de, Anadolu Jam (Anadolu Jam'i anlatmak pek zor ama Anadolu Jam'in sonlarına doğru yazmış olduğum şu "abuk" yazı belki fikir verebilir: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2012/08/simdi-ne-yapmal.html) denen muhteşem organizasyonda tanıştığım, bir ihtimal dünyanın en tatlı insanı. Bu hafta sonu taşınacak o da; yardım edecektim hatta ama Cuma gecesi itibariyle birkaç günlüğüne İstanbul dışına çıkacağımdan mütevellit (biri "mütevellit" mi dedi?) olamayacak korkarım. (Bu tanıtma faslı çok mu uzuyor acaba... Kısaltayım bakalım...)

Upuzun ve pek keyifli bir kahvaltı yaptık Deniz'le; laf lafı açtı, hiç durmadan 4 saatten fazla sohbet ettik. Dünyada niye varız, bu insanlar ne yapıyor, neyin peşinde, biz ne yapıyoruz/yapmalıyız, iş hayatı niye böyle saçma sapan, sosyalist geçiniyoruz ama nasıl hala Kapital'i bile okumamış oluruz, okunacak çok kitap var, seyredecek de çok film, gibi bir çok meseleyi çözdük bitirdik çok şükür.

Konuşmalara doyamadık, daha olsa bir fili bile konuşurduk (bkz. o kadar açım ki bir fili bile yiyebilirim). Sonra ben çıktım Korhan'la buluştum. Korhan da eski ev arkadaşım olur; kendisi Nisan ayında beni sattı ve evlendi. Onun yerine Polat geldi, falan... Korhan'la Mecidiyeköy'de buluştuk; dondurma yedik, sohbet ettik ve çok iyi geldi. Özlemişim meğer... Ama ikimizin de yapması gereken şeyler olduğu için (zaten mesai saati içindeydik de) çok uzatamadık ve ayrıldık. Korhan'dan, Burak'a (Burak da odamı -şimdilik- geçici olarak devrettiğim arkadaşım) vermek üzere benim evin anahtarlarını aldım, eve gittim. Anahtarları bıraktım eve, dün yıkamış olduğum çamaşırları topladım, bir yerlere tıkıştırdım ve çıktım.

Vapurla Kadıköy'e geçiş; sonra Ekin'le buluşmaca ve eve gelmece... Ekin, dün yazmıştım, göçebe günlerimdeki ilk durağım. Yine Jam'den arkadaşım olan aşırı yakışıklı ve aşırı güzel sesli adam Sinan'ın sevgilisi. İnanmazsınız o da aşırı tatlı bir insan; bu iş nasıl olacak anlamadım... Neyse, sonra yemek işlerine koyulduk. Dünkü çok aşırı güzel yemekler duruyordu zaten, bunlara ek olarak ben de muhteşem somon soslu (tarifi benim uydurmam ve çok güzel) makarnamdan yaptım. Yemekleri yaparken Bürge (bahsettim), Hülya ve Bülent de (onlar da Jam tayfasından ama artık övgü sözleri yetersiz kalacak, bir de okuyanlar beni samimiyetsiz sanacak diye övemiyorum da; ama aşırı şahane insanlar, şimdilik bu kadarını söyleyeyim.) geldiler. Afiyetle yedik hepisini. Mis oldu.

Yemeklerin yanında ve sonrasında birkaç da bira içmiş olabiliriz tabii bu arada. Lafı mı olur...

Yemek sonrasında esas buluşma nedenimiz olan GeziJam toplantısına geçecektik (Bununla ilgili kısacık yazı da şu ola: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2012/08/gezijam.html) ama öncesinde uzunca bir sohbet faslı oldu; GeziJam biraz sonlara sıkıştı. Yine de önemli kararlar aldık; mesela 13-18 Ekim tarihlerinde pilot uygulamamızı yapmaya ve 10-12 gün içinde pilot çalışmamızı da içeren birçok konuyu etraflıca konuşmak üzere geniş katılımlı bir toplantı yapmaya karar verdik. Önümüzdeki hafta Cuma gecesini, Cumartesi sabah ezanına bağlayacak gibiyiz, bakalım...

E şimdi de geldim, yazıyorum bir süredir. Bir şeyler okuyasım var ama yoruldum. Sabah da 9 civarında kalkacağıma göre okumadan (hadi belki azıcık okuyarak) uyusam iyi olur.

Son bir şey; akşam birkaç kez çok sevdiğim biri ile konuştum uzun uzun. Çok üzgündü, çok mutsuzdu, çok morali bozuktu... En son konuşmada ve sonrasında da mesajlaşma ile devam ederken, kısmen daha iyi hissettiğini fark ettim ve çok çok sevindim. Çabucak daha da iyi hissetsin, hatta bence hemen buraya gelsin. İhtiyacı olan şey bu sanki. Hatta ısrar etmek gibi olmasın ama kesin gelsin mesela.

Çok uzun olmuş; ya sıkıcı oluyorsam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder